ŞAN, ŞÖHRET, RİYAKÂRLIK VE UCB TEVBESİ 26 Aralık 2024, 18:14
Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillahirrahmanirrahîm. Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âl- i seyyidinâ Muhammed.
Allahım geçici dünya heveslerine dalarak, ölümü ve sonrasını unutarak, kabir kapısına kadar olan dünyevî dostluk ve makamları severek, isteyerek, arzu
ederek senin adına ve rızana olmayan meftunu olduğum bütün makam, mevki
ve muhabbetlerimden, arzularımdan, isteklerimden, insanların medih ve övgülerini beklemekten, bekleme çabası içinde ümitlenmekten, Allahım senin rızanı ve teveccüh- ü rahmetini kazanmayarak, halkın ve insanların yakınlığını ve
iltifatlarını istemekten, insanların hüsn- ü zanlarını nefsim ve çıkarlarım adına
nefsanî arzularım ve temennilerim için kendi tarafıma celbetmekten ve celbe çalışmaktan, ehl- i imanın dînî duygularını istismar ederek insanları dalâlete sevk
etmekten, insanları fitne odaklarına çekme girişimine tazarru etmekten, insanların hürmet ve ikramlarını arzu etmekten, tevâzu ve mahviyet sahibi olmak yerine kibirli olmaktan, kibrim ile insanlara örnek olarak onların da kalplerinin
mühürlenmesine ve kibirlenmelerine sebebiyet vermekten, insanları kibir ve
benlik ile ezmekten veya ezmeye çalışmaktan, acz ve fakrımı unutarak gurur ve
enaniyet yapmaktan, bana ikram etmiş olduğun akıl ve varlık nimetini tekebbüre, kibre, kine sarfederek kendimi kendimden üstün görme çabasına girerek,
insanlardan makam ve mevki beklemekten, yaptığım ibadetleri ve dînî vazifeleri
beğenmekten ve insanlara beğendirmekten, nefsimin ayıp ve kusurlarını görmeyerek büyüklenmekten, “biz” yerine “ben” demekten, yaptığım hata ve günahları kabullenmeyerek, yaptıklarımın senden gizli kalacağının vesvesesine düşerek,
senin yüceliğin ve büyüklüğünden gaflete düşmekten, su- i zan ile cüz'i irademin
nefsimin eline geçmesinden, Allahım senin rızanı ve takvanı düşünmeyerek, halka ve insanlara iyi görünmek adına ve namına yaptığım ve söylediğim bütün
işlerimden ve sözlerimden, hareket ve davranışlarımdan, düşüncelerimden, malımı ve paramı insanlara gösteriş olsun diye harcamaktan veya iyilik yapmaktan,
yaptığım iyilikleri insanların yüzlerine vurmaktan, tevekkül ve dua etmeyerek
girişimde bulunduğum işlerimde riya ve kibir ile hiçbirşeye muhtaç olmayacakmış gibi yaşamaktan, nispet yapmaktan, “desinler” hastalığı içinde çabalamaktan, insanların da kalplerine bu şekilde para ve dünyalık sevgilerin yerleşmesine
ve hırslanmalarına sebebiyet vermekten ve iktisat, kanaat ve tevekkül etmeyerek şükürsüz olmalarına sebebiyet vermekten, aç gözlülükten, iki yüzlülükten,
şan, şöhret ve makam hırsından, kendimi ilimde, takvada, parada, malda, ește,
evlâtta, meslekte herkesten üstün görmekten, üstün görme hissi ile yaşamaktan,
nefsim ve çıkarlarımı menfaat kazanmak adına dini, şöhreti, namı, şanı, ismi,
parayı, hayatı, eşi, evlâdı, malı, toprağı, binekleri, mesleği, icraatı, riya ve gösteriş
için kullanmaktan ve günahlarımdan istiğfar etmek yerine amel ve iyiliklerimin
beni kurtaracağını düşünmekten, amellerime ve ibadetlerime güvenmekten, Allahım senin mülkünle kendi adıma iftihar etmekten ve övünmekten, övülmeyi
sevmekten ve başkalarında olan mülkünü ve sanatını kendilerinden bilinmesine
sebebiyet vermekten ve övgüyü kulların için dile getirmekten ve böylece onlarında riyaya girmelerine sebeb olmaktan, aczimi unutarak kulluk ve ibadetlerim
için bahşettiğin bütün cihazat ve hissiyatlarımı kötüye kullanmaktan, insanların
harama meyletmesine göz yummaktan ve sebep olmaktan, şan ve şöhret kazanmak namına haram aşklar, haram sevgiler, haram muhabbetler, haram şefkatler edinmekten ve ihtiyaç duymaktan, mülkün gerçek ebedi- ezeli sahibinin sen
olduğunu inkâr etmekten ve kendimden bilmekten, büyüklenmekten, kibirlenmekten, övülmekten, iki yüzlülükten, yalancılıktan, gururlanmaktan, gizli ve
açık şirk sözlerimden, Allahım kendime ve kullarına güvenerek eminlik hissi ile
yaşamaktan, “bu devirde Allahın hiç bir kuluna güven olmaz' diyerek yarattığın
salih ve emin kullarına iftira atmaktan, insanları küçük görmekten, insanları makam- mevki uğruna şeytanın yoluna çekmekten şeytanlığa hizmet etmekten,
Allahım, bu günahlarım ile ehl- i imanın günahlarına girmekten ve girdiğim
kul haklarından,
Allahım, kalbi öldüren, ihlâs ve takvaya zarar veren bütün his ve kötü davranışlarımdan,
Kendi adıma, eşim adına, soyum ve zürriyetim adına, eşimin soy ve zürriyeti
adına ve Hz. Ademden (aleyhisselâm) kıyamete kadar geçmiş, gelmiş, gelecek aynı
günah ve hataları işleyen, işleyeceğimiz ve işleyecek tüm inananlar adına,
Yarattığın katreler ve zerreler adedince, yağdırdığın ve yağdıracağın yağmur
ve kar taneleri adedince pişmanım. Allahım tüm isimlerinin hakkı için,
Tevbe ettim. Estağfirullah Yâ Ğaffâr.
{Estağfirullah} (100 adet)
Allahım! Senin isimlerini dua ve tevbelerimin kabulünde kendime şefaatçi
yapıyorum.
Yâ hayra'l-hâmidin (ey övenlerin ve övenleri mükafatlandıranların en hayırlısı), Yâ
zühre men lâ zühre leh (ey övünülecek bir şeyi olmayanların övüncü), Yâ Hamîd (ey en
çok övülen ve en çok övgüye lâyık olan), Yâ recâe'l-müznibin (ey günahkârların ümidi), Yâ
sürure'l- arifin (ey kendisini tanıyanların sevinci), Yâ Samed (ey hiçbir şeye muhtaç olmayan
ve her şeyin kendisine muhtaç olduğu), Yâ Emced (ey şan, şeref ve yüceliği en büyük olan), Yâ
ma'bude men abedeh (ey kendisine ibâdet edenlerin mâbudu), Yâ meşkure men şekerah (ey kendisine şükredenlerin meşkûru), Yâ mezkura men zekerah (ey kendisini zikredenlerin mezkûru), Yâ mahmude men hamideh (ey kendisini övenlerin mahmûdu), Yâ
men lâ yuraddü'l- ibadü kadâeh (ey kulların, hükmünü geri çeviremediği), Yâ mahbube
men ehabbeh (ey kendisini sevenlerin sevgilisi), Yâ habibe'l-bekkâin (ey günahları için ve
kendisine olan aşk ve muhabbetten dolayı ağlayanların sevgilisi), Yâ senede'l- mütevekkilin
(ey kendisine tevekkül edenlerin dayanağı), Yâ hâdiye'l- mudıllin (ey hak yoldan sapanları
hidayete erdiren), Yâ akdera'l-kadirin (ey bütün güçlülerden daha güçlü), Yâ ebsara'nnazırin (ey bütün bakanlardan daha iyi gören), Yâ aleme'l- âlimin (ey bütün ilim sahiplerinden daha âlim), Yâ ensar'an- nâsırin (ey bütün yardım edenlerden daha çok yardım eden), Yâ
Muğni (ey mahlûkatının ihtiyacını giderip zengin kılan), Yâ men lâ yehfa aleyhi şey' (ey
hiçbir şey kendisine gizli bulunmayan), Yâ kâșife'l-belâ (ey belâları kaldıran), Yâ habibe'letkıya (ey takvâ sahiplerinin sevgilisi), Yâ men hüve li-men recâhü kerim (ey kendisine
ümit besleyenlere iyilik eden), Yâ men hüve bi- men asâhü halim (ey kendisine isyan edenlere yumuşak davranıp hemen cezalandırmayan), Yâ seria'l- hisab (ey hesabı süratli gören),
Yâ Ğafûru Yâ Tevvâb (ey bağışlayan ve tevbeleri kabul eden), Yâ men lehü'l-mülkü
ve'l- celâl (ey mülk ve celâlin gerçek sahibi), Yâ habibe'l- kulub (ey kalplerin sevgilisi), Yâ
enise'l- kulub (ey kalplerin dostu).
Tevbe ettim. Estağfirullah Yâ Azîm.
Tevbe ettim. Estağfirullah Yâ Kebîr.
Tevbe ettim. Estağfirullah Yâ Mâlikü'l-Mülk.
Tevbe ettim. Estağfirullah Yâ Vâris.
Tevbe ettim. Estağfirullah Yâ Melîk.
Tevbe ettim. Estağfirullah Yâ Mecîd.
Allahım! Velayet (velilik, dervişlik, dostluk, sadakat, başkasına sözünü geçirmek) ve salahatte (sâlihlik, günahsız ve temiz oluş, dindarlıkta çok ileri olmak hâlinde) olan kullarına
bağlanmaktan, onların bize son nefeste, mahşerde yardım edeceğine ve imanımızı kurtarmaya vesile olacağına inanmaktan, onların elinden dua ve tevbelerin
kabul olacağına inanmak ile onları cennet ile müjdelenmiş görüp peygamberler-
den üstün tutmaktan, kurtuluşu iman ve takvada değil onların ellerinde ve ilim
ve iradelerinde ve tasarruflarında görüp şirke düşmekten, onların bizlere cüz'i
ilim ve dua ile yardım edeceklerini unutup onlardan medet umarak, onları yücelterek veya aşağılayarak, küfür itham ederek, makamlarına ve mevkilerine göre
kullarını kıskanarak, rekabete girerek, kullarını sana aracı tayin ederek, kulların
ile menfaat ve nefsin gururunu tetikleyen münazaralara girerek, kendimizi haklı
çıkarmak pahasına boş ve anlamsız kelimeler sarf ederek ve bunlara sevinerek,
dünyalık güzelliklerin tarafgirliğini yaparak hal ve ihlâsın kaçmasına ve zedelenmesine, kalbin ve ruhun öldürücü zehiri olan tekebbüre ve kibre girerek ve
benlik hastalığı içinde boğularak; su- i zanda bulunmaktan, Kur'an-ı Kerim ve
semavi kitaplar ile kullarınla yarışa girmekten, iddialaşmaktan “ayet ve hadisleri
daha iyi biliyorum” demekten ve kutsal değerlere küfür ve itham etmekten, saygısız davranmaktan, insanlara karşı birer araç olarak görmekten ve kullanmaktan,
fetvası üstümüze düşmeyen konular hakkında fetva vermekten, başkalarının ve
bizim şehadetimize zarar getirecek kelâmlar sarf etmekten, kullarının şehadetini
ve imanını zedeleyecek konularda onlara yardımcı olmaktan, hakkında bilgimiz
ve fikrimizin olmadığı konularda fitne ve bozgunculuk yapmaktan ve kulların
arasında bozulmalara sebep olan sözcükler sarf etmekten, konular hakkında yalan yere yapamayacağımız yeminler vererek iddialaşmaktan, feylesofâne düşüncelere girmekten ve tartışmaktan, doğruya yanlış yanlışa doğru demekten, kendime ve kullarına hayali kahramanlıklar vererek, kendime ve kullarına makam,
mevki, şöhret, hırs, hased gibi düşünceleri aşılayarak, şeytan ve nefsimizin oyunu
içine düşerek aklımızın lânetlenmesine, kalbimizin mühürlenmesine, beden ve
azalarımızın yanlışa ve bid'atlara sevkine yol açan ve açacak tüm söz, fiil ve davranışlardan, işlenmiş ve işlenmesine sebep olduğum tüm gizli- açık şirk günahlarımdan, kendi adıma ve tüm inananlar adına,
Tevbe ettim. Estağfirullah Yâ Ğaffâr.
Tevbe ettim. Estağfirullah Yâ Settâr.
Tevbe ettim. Estağfirullah Yâ Mütekebbir.
Tevbe ettim. Estağfirullah Yâ Bâtın, Yâ Vâsi.
Tevbe ettim. Estağfirullah Yâ Tevvâb .
Tevbe ettim. Estağfirullah Yâ Müheymin.
Tevbe ettim. Estağfirullah Ya Zahir.
Tevbe ettim. Estağfirullah Yâ Karîb.
Tevbe ettim. Estağfirullah Yâ Mubîn.
Eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhü ve resulühü. (7defa)
Allahım! Bütün işler senin iraden ile meydana gelir. Bütün kalpler ve diller
senin elinde evrilip çevrilir. Bizler işittik ve itaat ettik. Senden başka ilâh yoktur,
denginde yoktur. Gökler, yerler ve içindekilerin hepsi senin kelâmınla kâimdir.
Sen denizlere söyledin sözünü anladılar. Onlara emrettin, emrini yerine getirdiler. Çevrelerini kumlu karalarla sınırladın, onlara çizdiğin sınırları geçemediler.
Dağ gibi dalgalar oldular sınırına erişince zillete ve uysallığa büründüler. Korkarak boyun eğerler, boyun eğdiklerini ikrar ederler, emrini yerini getirirler.
Yâ Rabbim! Bizler, Sana muhtaç kulların biliyoruz ve inanıyoruz ki senden
başka ilâh yoktur, Muhammed senin kulun ve elçindir.
Allahım! Bizler gaflette de olsak, üzerimize düşen vazifelerden kaçsak da, bu
küre- i zeminde ülfet ve nisyanlar ile nefislerimizi ve kulluk için vermiş olduğun
ve üzerinde hiçbir noksanlık bulunmayan azalarımızı dünya sevgisine, âsîlik ve
isyanlara harcar olduk. Senin büyüklüğüne ve yüceliğine lâyık ibadeti hakkıyla
asla yerine getiremeceyeceğimizi anlamayarak, biz âciz kullarına çizdiğin sınırları aşar olduk. Azgın ve helâk isteyen topluluklar haline geldik. Emniyete ve
selâmete kavuştuktan sonra hemen nefislerimizi dinleyip tekrar aynı hata ve günahlar içinde boğulur olduk.
Allahım! Gizliyi- açığı işitip gıybet dinleyen kulaktan, sabır dilemeyip isyan
eden dilden, hakka kör kalmış gözden, tokluk ve haram seven mideden, harama
müptelâ olmuş bedenden, zulüm ve haksızlık eden elden, zarar getiren düşünceden, inkâr eden nefisten, mühürlenmiş kalpten, her an gelebilecek ölümden,
sinsi vesveselerden, kötü hasletlerden, kalpleri eğriltecek yükten, manevîyatı öldürecek öfkeden, zarar getirecek her türlü kötü şer ve kederden, senin yüceliğine,
senin uluhiyetine, mabudiyetine, malikiyetine, ibadet edilmeye lâyık olmana, rububiyetine, vahdaniyetine, yarattıkları ile herşeyin rabbi olduğunun ilânına, kainatta benzersiz ve bir olmana, hakimiyetine, samediyetine, herşeyin sana muhtaç
oluşuna, hâlıkıyetine, herşeyin seninle varoluşuna, yüceliğine sığınırım.
Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âl- i seyyidinâ Muhammed.
Rabbim! Sen beni güçlendirmezsen, ben zayıfım. Sen benim dilime
belâğat ve fesâhat vermezsen, ben maksadımı anlamaktan ve anlatmaktan
âcizim. Sen beni doğrultmazsan, ben yanılırım. Sen bana yardım etmezsen,
ben rüsvay olurum. Sen bana izzet vermezsen, ben zelil ve hakir olurum. Sen
affetmezsen, ben mahrumiyete düçar olurum. Sen kuruyan kalbime su vermezsen, ben baharı bekleyen ölü bir toprak olurum. Hidayetine mazhar et
bizi. İstikbalde rızanı kazanacağım amellere müşștak et bedenimi. Mizanda
hesabını verebileceğim sözlere intizam et dilimi.
Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âl-i seyyidinâ Muhammed.
Birinci Hatvede : “Felâ tüzekkü enfüseküm-Nefislerinizi temize çıkarmayın”
âyeti işaret ettiği gibi; Tezkiye- i nefs etmemek. Zira insan, cibilliyeti ve fıtratı
hasebiyle nefsini sever. Belki evvelâ ve bizzât yalnız zâtını sever, başka herşeyi
nefsine feda eder. Mabuda lâyık bir tarzda nefsini medheder. Mabuda lâyık bir
tenzih ile nefsini meayibden tenzih ve tebrie eder. Elden geldiği kadar kusurları kendine lâyık görmez ve kabul etmez. Nefsine perestiş eder tarzında şiddetle
müdafaa eder.
Hattâ fıtratında tevdi edilen ve Mabud- u Hakikînin hamd ve tesbihi için
ona verilen cihazat ve istidadı, kendi nefsine sarfederek “Meni't- tehaze ilâhü
hevâhü-Nefsinin arzusunu kendisine mabud edinen kimse ”sırrına mazhar olur.
Kendini görür, kendine güvenir, kendini beğenir. İşte şu mertebede, şu hatvede
tezkiyesi, tathiri: Onu tezkiye etmemek, tebrie etmemektir.
İkinci Hatvede : “velâ tekûnû kellezine nesullahe feensahüm enfüsehümAllah'ı unutanlar gibi olmayın ki, Allah da onları kendi nefislerini unutturmuştur"
dersini verdiği gibi: Kendini unutmuş, kendinden haberi yok. Mevti düşünse,
başkasına verir. Fena ve zevali görse, kendine almaz.
Vekülfet ve hizmet makamında nefsini unutmak, fakat ahz- ı ücret ve istifade- i
huzuzat makamında nefsini düşünmek, şiddetle iltizam etmek, nefs- i emmarenin muktezasıdır.
Şu makamda tezkiyesi, tathiri, terbiyesi; şu haletin aksidir. Yani nisyan- ı nefs
içinde nisyan etmemek. Yani huzuzat ve ihtirasatta unutmak ve mevtte ve hizmette düşünmek.
Üçüncü Hatvede : “mâ esabeke min hasenetin fe minallahi vema esabeke
min seyyiteni fe min nefsike- Sana her ne iyilik erişirse Allah'tandır. Sana her ne
kötülük gelirse, o da kendi nefsindendir” dersini verdiği gibi; Nefsin muktezası,
daima iyiliği kendinden bilip fahr ve ucbe girer.
Bu hatvede: Nefsinde yalnız kusuru ve naksı ve aczi ve fakrı görüp; bütün
mehâsîn ve kemalâtını, Fâtır- ı Zü'l-celâl tarafından ona ihsan edilmiş nimetler
olduğunu anlayıp, fahr yerinde şükür ve temeddüh yerinde hamdetmektir. Şu
mertebede tezkiyesi, "gad efleha men zekkeha- Nefsini günahlardan arındıran
kurtulmuştur” sırrıyla şudur ki: Kemalini kemalsizlikte, kudretini aczde, gınasını
fakrda bilmektir.
DIĞER HABERLER
-
HASTA VE ENGELLİ ZULMÜ İLİK KEMİK KAN TÖVBE VE DUASI
23 Ocak 2025, 17:58 -
Neden Tövbe Ediyoruz
16 Ocak 2025, 00:55 -
TÜM TERAPİ YAPILIŞLARI
01 Ocak 2025, 21:39 -
ŞİRK TERAPİSİ UYGULAMASI
01 Ocak 2025, 21:34 -
SOY ZEKAT KEFFARETI TÖVBESİ
01 Ocak 2025, 19:14 -
GÖZ NİYETİ VE TÖVBESİ
31 Aralık 2024, 00:41 -
SU NİYETİ
31 Aralık 2024, 00:30 -
ADAK NİYETİ
31 Aralık 2024, 00:26 -
ZİNA SAPIKLIK VE ENSEST TÖVBESİ
31 Aralık 2024, 00:19 -
Yalan Tövbesi
31 Aralık 2024, 00:06