16 Aralık 2019, 21:27 tarihinde eklendi

KURANDA ŞÜKÜR

KURANDA ŞÜKÜR

ŞÜKÜR

Kur’an’da üzerinde çok durulmuş olan “şükür”, imanın gereği ve müminlerin temel görevidir. Nitekim birçok ayette inananlar, aynı zamanda “şükredenler” olarak nitelenmiştir.

“Şükür” ile zıt anlamdaki “küfran” sözcüğü ise bir müminin asla yapmayacağı bir davranış olan “nankörlük” demektir.

“Şükür” sözcüğünün anlamı zaman içerisinde değişime uğramış ve başta içerdiği anlam örgüsünü kısmen kaybetmiştir.

“ الشّكرŞükür”, “hayvanın yediği besini, verdiği süt ve semizliği ile belli etmesi” demektir.

Sözcüğün lügat anlamını şu örneklerle açıklamak mümkündür: Şükür, beslenen bir hayvanın yediklerinin karşılığını maddi olarak göstermesi demek olduğuna göre, bir tavuğun yumurta vermesi, bir ineğin süt vermesi, bir koyunun yün vermesi veya her üçünün de et verecek şekilde semirmesi bu anlamda hayvanın şükrü olmuş olur. Görüldüğü gibi, beslenen bu hayvanların dilleriyle veya beden tavırlarıyla sahiplerine gösterdikleri yaranma, yaltaklanma hareketleri “şükür” kapsamında değildir. Ancak seslerini dinletmeleri için beslenen papağan, bülbül, kanarya gibi hayvanların ötüşlerini de bir “şükür” olarak değerlendirmek gerekir. Çünkü bu işlevlerini yerine getirmeleri için beslenmektedirler.

Aynı kökten türemiş olan “teşekkür”, “müteşekkir” ve “şükran” sözcükleriyle birlikte Türkçede de kullanılan “şükür” sözcüğü, türevleriyle birlikte Kur’an’da toplam 74 kez yer almıştır.

Aşağıda verilen ayetler dikkate alınarak “şükr”ün din terminolojisindeki anlamı şöyle ifade edilebilir:

Şükür, Allah’ın insanlara verdiği nimetlere karşı insanların da bu nimetlerin karşılığını Allah’a vermeleridir.

Sözcüğün gerçek anlamı, alınan şeye bir karşılık olarak verilenin de o şeyin cinsinden olmasını gerektirmektedir. Yani “şükür”ün lâf ile olmayacağı, gerek sözcüğün vaz’ [ilk] anlamından gerekse Kur’an’daki kullanımlarından anlaşılmaktadır. Şükrün ayetlerdeki kullanımı, onun insana verilen nimetin cinsinden verilerek yapılabilecek bir karşılık verme olduğunu göstermektedir. Ancak gerçek böyle olmasına rağmen sözcük gerçek anlamından uzaklaştırılmış ve “dilin şükrü”, “kalbin şükrü” ve “bedenin şükrü” gibi tasniflere tâbi tutulmuştur.

Şükür nimet karşılığıdır. Rabbimiz verdiği nimetleri hatırlatıp ondan sonra şükür talebinde bulunmaktadır:

114.Artık Allah’ın size rızık olarak verdiği şeylerden helal ve temiz olarak yiyin. Allah’ın nimetine karşılığını ödeyin; eğer sadece O’na kulluk edecekseniz.

(Nahl/114)

152.Öyleyse Beni anın ki, Ben de sizi anayım. Ve Bana, verdiğim nimetlerin karşılığını ödeyin, Bana iyilikbilmezlik etmeyin/ verdiğim nimetleri görmemezlikten gelmeyin.

(Bakara/152)

19.Sonra da Süleymân, dişi karıncanın sözünden/kararından dolayı gülerek tebessüm etti. Ve “Rabbim! Bana, anne-babama lütfettiğin nimetinin karşılığını ödememi, hoşnut olacağın sâlihi işlememi gönlüme getir ve rahmetinle beni sâlih kullarının içine kat” dedi.

(Neml/19)

15.Ve Biz insana, ana ve babasına iyileştirmeyi-güzelleştirmeyi yükümlülük olarak ulaştırdık. Anası onu zahmetle taşıdı ve zahmetle bıraktı/ doğurdu. Ve onun taşınması ve ayrılması otuz aydır. Sonunda insan, olgunluk çağına ulaştığı ve kırk seneye geldiğinde: “Rabbim! Bana ve anama-babama ihsan ettiğin nimetlerine karşılık ödememi ve Senin hoşnut olacağın sâlihi işlememi sağla. Benim için soyumun içinde düzeltmeler yap/ sâlih kimseler ver. Şüphesiz ben Sana yöneldim. Ve ben şüphesiz müslümanlardanım” dedi.

(Ahkaf/15)

Şüphesiz ki, Rabbimiz insana sayamayacağımız kadar nimet vermiştir. Başta aldığı nefes olmak üzere, sahip olduğu aile, mal, mülk ve diğer her şey, bütün bu nimetlerin de üstünde olarak Kur’an ve onun sayesinde nail olunan iman, hep O’nun verdiği nimetlerdendir. Dolayısıyla bütün bu nimetlerin karşılığının Rabbimize bire bir ödenebilmesi imkânsızdır. Bu durumda insanın yapacağı şey çok şükretmek, yani mümkün olduğu kadar, imkânlarının elverdiği kadar salih işlemektir.

Şükür nimetin artmasına, şükrün karşıtı olan küfür [nankörlük] ise nimetin elden gitmesine sebep olur. İnsan şükrettikçe, yani nimeti veren Allah’a karşılığını ödedikçe Allah da ona nimetini kat kat artırır; ayrıca ona huzur ve mutluluk verir.

6,7.Ve hani Mûsâ toplumuna demişti ki: “Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın; hani O, sizi işkencenin kötüsüne çarptıran, oğullarınızı boğazlayan; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştirien ve kadınlarınızı sağ bırakan Firavun ailesinden kurtardı. Ve işte bunda Rabbinizden size çok büyük yıpranarak bir sınav vermek vardır. Ve hani Rabbiniz ilan etmişti: “Andolsun ki sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını öderseniz, elbette size artırırım ve eğer iyilikbilmezlik ederseniz hiç şüphesiz azabım çok çetindir.”

(İbrahim/6,7)

Nankörlük edenler ise hem biriktireceğim diye hem de biriktirdiğimi koruyacağım ve daha da artıracağım diye maddî ve manevî sıkıntılara, azaplara duçar olur. Ayrıca Allah, verdiği nimeti elinden almak suretiyle onu cezalandırır.

Yüce Allah, “şükür” görevini yerine getirmek üzere kullarından her “hasene” getirene, getirdiğinin on katını vaat etmektedir [En’âm/160]. “İnfak, salihat” cinsinden davranışlarda bulunanların durumunu da bire yedi yüz veren daneye benzetmekte ve onlardan dilediği kişiler için daha da arttıracağını bildirmektedir [Bakara/261].

Yüce Rabbimizin Esma-i Hüsna’sından ikisi de “eş-Şakir [yapılanın karşılığını veren] ve “eş-Şekûr [yapılanın karşılığını çok çok veren]”dir.

BİR CEVAP YAZ

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Doldurulması zorunlu alanlar işaretlendi *